30 Aralık 2011 Cuma

2011’İN SON DERBİSİ BASKETBOL’DAN…



 
2011’i uğurladığımız 2012’ye merhaba demeyi beklediğimiz 30.Aralık.2011 günü Fenerbahçe Ülker ile Galatasaray Medikal Park Sinan Erdem Spor salonunda yılın son derbisinde karşı karşıya geldi. Her derbide olduğu gibi bu maçta da her iki takım oyuncuları hırslı ve kazanmaya istekli oynadılar. Maç öncesinde oyunculardan, taktiklerden daha çok konuşulan maçın hakemi Recep Ankaralı idi. İşte böyle bir ortamda Fenerbahçe taraftarının yoğun tezahüratları ile başladı mücadele…
Her iki takımda maça eşit, dengeli bir oyunla başladı. İlk çeyrekte son hücum Galatasaray’dan Shumpert’ın üçlüğü ile geldi ve ilk çeyrek      17 – 21 Galatasaray’ın üstünlüğü ile geçildi. İkinci çeyrekte karşılıklı sayılarla, karşılıklı kaçan atışlarla devam etti. Fenerbahçe ikinci çeyrekte serbest atışlarda 4’te 1 atarak kötü bir performans sergiledi. Bogdanoviç Fenerbahçe’nin fizik olarak formda oyuncularından olduğu halde varlık gösteremedi. Bu anlarda hücumda sıkıntı yaşayan Fenerbahçe maçtaki ilk üçlüğü ikinci çeyreğin son 4 dakikasında Ömer Onan ile buldu. Bu anlarda Galatasaray adına Furkan Aldemir’den kritik basketler geldi. İkinci çeyrekte 32 – 36 Galatasaray’ın üstünlüğü ile geçildi. Üçüncü çeyrekte Engin Atsür iyi oyunuyla Fenerbahçe takımını taşıyan isim oldu, çift haneli sayılara ulaşan isimdi…Lakoviç’in sıkıntılı anlarda attığı üçlük yine Galatasaray adına rahatlatan basket oluyordu. Üçüncü çeyrekte Galatasaray adına Göksenin, Fenerbahçe adına Engin yıldızlaşan isimlerdi.



Sahaya atılan yabancı maddeler ve küfürlü tezahürat sonrası üçüncü çeyreğin bitimine 2 dakika 48 saniye kala hakem üçlüsü soyunma odasına girerek maça ara verildi. Yapılan anonslarla uyarılan taraftarların yatışması üzerine maç tekrar başladı.
Arada soğumayan ellerden her iki takım içinde üstüste üçlükler geldi. Üçüncü çeyrekte 57 – 63 Galatasaray’ın üstünlüğü ile geçildi. Son çeyreğin son 4 dakikasına girilirken 10 sayılık fark Galatasaray’ın basit top kayıpları ve Fenerbahçe’nin bulduğu basketlerle 5’e iniyordu. Son 2 dakika’ya girilirken Tomas’tan Fenerbahçe adına üstüste iki üçlük geliyor ve skor 76 – 76 eşitleniyordu. Tutku’nun etkisiz kullandığı iki top ve basit top kayıpları sonucunda son 1 dakika’ya Fenerbahçe      80 – 76 önde giriyor, Lakoviç’in son dakika içinde kullandığı üçlük Galatasaray’ı umutlandırıyor, skoru 80 – 79’a getiriyordu. Maçın son 22 saniyesinde Galatasaray son topu kötü bir hücum organizasyonu ile kullanıp boş dönünce Fenerbahçe maçı 80 – 79 kazanıyordu.
Maçı başından beri önde götüren taraf Galatasaray Medikal Park olmasına karşın basitçe kaptırılan toplar, hücumda son saniyelerde kullanılan yanlış top ile yılın son derbisini Fenerbahçe Ülker  1 sayı farkla kazanıyordu. 2011’i uğurladığımız, yeni yıla umutla merhaba diyeceğimiz bugünlerde herkese bir öncekinden daha güzel, spor dolu yıllar diliyorum. Umarım 2012’de sporu sadece spor, mücadele, keyif taraflarıyla konuşuruz, herşeye rağmen 2012’de de sporu sevmeye devam …J                              

22 Aralık 2011 Perşembe

LİDER ÇIKTI, LİDER GİRDİ…




Ligin ilk yarısının son maçında Galatasaray Türk Telekom Arena’da taraftarının önünde Manisaspor’u ağırladı. Maçın önemi lider gelinen maçın sonunda da 6’da 6 yaparak ligin ilk yarısını 10 sene aradan sonra lider kapatmaktı. Galatasaray’da son haftaların favori 11’i Semih Kaya’nın cezalı olması sebebi ile Servet Çetin değişikliği ile sahadaydı.



Maç iki taraf içinde dengede, iyi mücadele ile başladı sayılır tabii Manisaspor’un daha ilk dakikada yarattığı tehlike Galatasaraylı taraftarlara bir of çektirdi. Maçın ilk yarısı iyi mücadele ama kısır pozisyonla geçti. Galatasaray adına ilk yarının en net gol pozisyonu 45’inci dakikada Emre Çolak’ın kaçırdığı kafa vuruşuydu. Maçın ilk yarısı 0 – 0 sona erdi, maçın ikinci yarısına Galatasaray daha baskılı bir oyunla ev sahipliğini hatırlayarak başladı ve oyunu ilk yarıya göre Manisaspor’un ceza sahasına daha fazla yığdı. Nitekim bu baskı 63’üncü dakikada Selçuk’un frikikten golünü getirdi. Bu gol maç öncesi efsane 8 numara, frikik ustası  Cevad Prekazi’yi anan Galatasaray taraftarına özlediği frikik gollerinin geri geliyor sesi gibiydi. Golden sonra Manisaspor’un 10 kişi kalması ile Galatasaray daha rahat pas yaparak maçın sonunu getirdi. Maç içinde iki takımın kalecisini de tebrik etmek gerekir, Manisaspor kalecisi İlker takımı adına iyi kurtarışlar yaparken, Galatasaray kalecisi Muslera’da takımını skor  0 – 0 iken yaptığı kurtarışlarla oyunda tutmayı başardı.



Maçı tribünden takip ettiğim için birazda tribünden bahsetmek istiyorum. Galatasaray taraftarı Fatih Terim’in gelişinden, takımın başarılı ve hırslı futbolundan ve tabiki Fatih Terim’in özlenen Avrupa başarılarını hedeflemesinden sonra takımını daha da istekli desteklemeye başladı.



Ligin ilk yarısının son maçında da taraftar 90 dakika takımına büyük destek verdi. Maç sonunda futbolcularda taraftara alkışları ile teşekkür etti. Maçı tribünden takip etmek çok ayrı bir zevk, maçı yaşamak, ruhunuzla sahada olmak gibi… Kendinizi bir anda tezahüratlara kaptırıp coşkuyu yaşamanız ile tehlikeli pozisyona odaklanışınız arasında geçen kısacık dakikalar futbolu gerçekten yaşamanızı sağlıyor, tıpkı bu maçta benim yaşadığım gibi…J






Başlangıcı efsane 8 numara Cevad Prekazi’ye verilen plaket ile olan, devamı  Selçuk’un golüyle ve taraftarın 90 dakika desteğiyle gelen maçın sonunda Galatasaray ligin ilk yarısını lider kapatmayı garantiliyordu. Son 6 maçta 6’da 6 yapan takımın, en çok gol atan oyuncusu da 6 golle Elmander oluyor kısacası Galatasaray 6 sayısının çokluğu ile ligin ilk yarısını 10 seneden sonra 37 puanla lider kapatıyor, şampiyonluk yarışına hızla devam edeceğinin sinyalini veriyordu.

16 Aralık 2011 Cuma

HER MAÇA BAŞKA YILDIZ…





Galatasaray’ın 5’te 5 yapmak için, ilk yarıyı lider kapamak için kazanması gereken iki maçtan ilkiydi Orduspor deplasmanı… Galatasaray Fenerbahçe derbisinde  ve Trabzon deplasmanındaki kadrosu ile sahadaydı. Hafta içi teknik direktörü istifa eden Orduspor  ise kötü gidişe dur demek istiyordu bu maçta… Orduspor’un  kadrosunda  dört eski Galatasaraylı futbolcu vardı ve bunlardan Culio ile Stancu gol yollarında etkili isimlerdi.



Maçın başlama düdüğü ile birlikte Ordu daha arzulu ve istekli oynuyor, Galatasaray bu dakikalarda çok top kaybediyordu. 21.dakikada Culio’nun müthiş şutunu aynı güzellikte Muslera kurtarıyor ve dönen top 22.dakikada Baros’un vuruşunda kaleci Fevzi’nin de büyük hatası ile gol oluyordu. İlk tehlikeli atağında Galatasaray golü bulup, 0 – 1 öne geçiyordu. Bu dakikadan sonra Galatasaray oyuna ağırlığını koymaya başlıyor, Kazım ve Elmander ile üst üste goller kaçırıyordu. İlk yarı Galatasaray’ın 0 – 1 üstünlüğü ile sona eriyor, ikinci yarı daha dengeli bir oyunla başlıyordu. İkinci yarının ilk tehlikeli atağı Galatasaray adına 51.dakikada Kazım ile geliyordu ancak Fevzi gole izin vermiyordu. 67.dakikada bu maçın yıldızı olan, ilk golün sahibi Baros’un akıl dolu pasında boşa çıkan Kazım Galatasaray’ı 0 – 2 öne geçiren golü atıyor, bu golden sonra Galatasaray oyunun hızını ve kontrolünü eline alıyordu. Skor 0 – 2 olduktan sonra Ordu’nun morali bozuluyor , Galatasaray ilk yarı çok fazla yapamadığı ayağa pası yapmaya başlıyor ve oyunun hızını istediği gibi ayarlıyordu.




90 dakika sonunda Galatasaray 5’te 5 yapıyor, ilk yarının sona ereceği haftaya liderliğini koruyarak giriyordu.Bu maçın yıldızı ilk golü atan, ikinci golü attıran Çek yıldız Milan Baros oluyordu.  Galatasaray adına deplasmanda gol yememe rekorunu 7 maça çıkardığı bir mücadele olurken , Ordu 9 haftalık periyotta 6.yenilgisini alıyor, kötü gidişe yine dur diyemiyordu.

15 Aralık 2011 Perşembe

TRİBÜN’DEN İLK 16 BİLETİ…




Galatasaray Medikal Park Abdi İpekçi’de mali kriz nedeniyle kadrosundan altı as ismi yitiren Union Olimpija’yı ağırladı. Bu maçın Galatasaray için önemi yenmesi halinde THY Euroleague’de ilk 16’yı garantileyecek olmasıydı. Benim için maçın önemi ise maçı bu kez evde değil, yeğenlerimle Abdi İpekçi tribünlerinden takip etmemdi. Sanırım bu yüzden de yazımda istatistik bilgileri daha az, nedeni ise tribünde olunca insanın kendisini tezahürat olayına daha çok kaptırması…J




Maç iki takım içinde dengeli başladı. Galatasaray ilk iki çeyrekte zaman zaman iyi oynasa da yaptığı basit, top kaptıran hatalarla skoru açamadı. İkinci çeyrekte Furkan’ın sayılarıyla bir ara farkı 8 sayıya çıkarsa da Olimpija pota altından bulduğu sayılarla farkın açılmasına izin vermedi ve ilk yarı 39 – 35 Galatasaray’ın üstünlüğü ile geçildi. İlk yarıda takımın skor yükünü Andriç ve Furkan üstlenmişti. İkinci yarıya Galatasaray daha istekli bir savunma ile başladı, üst üste bulduğu sayılarla skoru 59 – 44’e getirdi. Son çeyrekte rakibin iyice oyundan düşmesiyle Galatasaray maçı 80 – 59 kazanarak THY Euroleague’de ilk 16’yı garantiledi. Galatasaray’da gecenin en skorer isimleri 16 sayı ile Lakoviç ve 11’er sayı ile onu takip eden Furkan ile Andriç oldu.
Maçı tribünden izlediğim için birkaç cümlede seyirciye ayırmak istedim. Oktay Mahmuti’nin takımı kısa zamanda başarı ile tanıştırması, Galatasaray taraftarlarını da salona çekti ve çekmeye devam ediyor. Bu maçta da tribünlerden maç boyunca takıma büyük destek vardı, maçın haftaiçi olması nedeniyle tam doluluk sağlanmamış olsa da Galatasaray basket takımının arkasında coşkulu, takımı yalnız bırakmayan, oyuncuları maç öncesinde morallendiren bir taraftar grubu var.




 Galatasaray Başkanı Sayın Ünal Aysal’ında çoğunlukla basket maçlarında tribünde olması hem takıma hem taraftara artı bir pozitiflik, motivasyon sağlıyor.




Galatasaray ilk iki çeyrekte farkı açamayıp, başa baş götürdüğü maçı son iki çeyrekte başarılı savunması ve isabetli şutlarıyla 80 – 59 kazandı ve THY Euroleague’de ilk 16 biletini cebine koydu. Oktay Mahmuti ile yakalanan bu güzel, başarılı basketbolun hakettiği yere kadar gitmesini diliyorum…J

12 Aralık 2011 Pazartesi

4’TE 4



Karadeniz’in güzel havasında başlayan, iki takımında kazanmak istediği bir Trabzon-Galatasaray maçını 0-3 Galatasaray’ın galibiyeti ile geride bıraktık.

Galatasaray bu maça Arena’daki 3–1’lik Fenerbahçe derbisinin ve son üç maçını kazanmanın morali ile çıkarken, Trabzon son beş resmi maçında alamadığı galibiyeti kendi seyircisi önünde almak için maça hırslı çıkıyordu. Fatih Terim Fenerbahçe derbisindeki ilk 11’i Trabzon maçında da aynen sahaya sürmüştü, buna karşılık Şenol Güneş gole dönük olarak üç atak oyuncusu ile maça başlıyordu. Maçın başlama düdüğü çaldığında Trabzon maça daha hırslı başlayan taraf görüntüsü veriyordu ama bu hırsı 4’üncü dakikada Elmander’in erken gelen golü yavaşlatıyor, Galatasaray Trabzon kalesine yaptığı ilk atakta golü bulmuş oluyordu. Bu dakikadan sonra Trabzon Galatasaray kalesinde ciddi gol pozisyonu buluyor fakat faydalanamıyordu.


Galatasaray zaman geçtikçe oyuna hakimiyetini koyup, kalabalık orta saha ile ayağa pas yaparak Trabzon’un topla oynamasına adeta izin vermiyordu. Trabzon taraftarının maçın başlama düdüğü ile birlikte ayağına her top geldiğinde ıslıkladığı Selçuk, 44’üncü dakikada frikik atışını Hagi vari mükemmel vuruşu ile gole çeviriyordu. Bu golden sonra ilk yarı 2 – 0 Galatasaray’ın üstünlüğü ile geçiliyor, ikinci yarı başladığında da değişen pek birşey olmuyordu. Trabzon Galatasaray’ın baskılı, ayağa pas yapan futboluna karşılık veremiyordu. 54’üncü dakikada maçı başından beri doğru kararlarla yönetemeyen, pek çok hata yapan hakem  Kuddusi Müftüoğlu benim kanaatimce biraz ağır olan bir direkt kırmızı kart ile Trabzonlu Zokora’yı oyundan atıyor, Trabzon bu dakikadan sonra 10 kişi mücadele ediyordu. Trabzon 10 kişi kaldıktan sonra Galatasaray neredeyse tamamen oyunun kontrolünü ele alıyordu, hatta bir ara topla oynama yüzdelerinde % 78’e %22 gibi büyük maçlarda pek alışık olmadığımız bir istatistikle karşı karşıya kalıyorduk. 90 + 2’de oyuna yeni giren Ceyhun maçın skorunu tayin eden golü atıyor ve Galatasaray’ı 3 – 0 öne geçiriyordu. Üçüncü golün neredeyse hemen arkasından da maçın son düdüğü çalıyor ve Galatasaray moralli geldiği Trabzon deplasmanından da 3 puanı 3 golle almayı başarıyordu.

Maçın en kötü yanı ise ikinci yarıda kendini bilmez Trabzonlu taraftarlar tarafından kendi kalecileri Tolga’nın yüzüne atılan ve yüzünde patlayan su şişesi oluyordu… Tolga bu olayı şans eseri yaralanmadan atlatıyordu. Anlamadığım taraftar kendi oyuncusuna ya da rakip oyuncuya neden böyle bir davranışta bulunur, neden hala sahaya yabancı madde atılmaması gerektiğini kavrayamaz. Belki de maçın en dikkat çeken tarafı oynanan futboldan, atılan gollerden daha çok maç başladığı andan itibaren korner atışlarında atılan bozuk paralar, pet şişeler, kalemler hatta sahaya atılan ayakkabılardı. Halbuki esas dikkat çeken şeyin futbol olması gerekiyor. Bundan sonraki maçlarda sahaya hiçbir yabancı maddenin atılmaması, sahada futbolun konuşulduğu durumlar olması her futbolsever gibi benimde dileğim…



Evet işte bu şekilde bir maçı daha geride bıraktık, Galatasaray Fatih Terim ile yakaladığı uyumu, iyi futbolu, kazanma hırsını sahaya yansıtmaya başladı. İki zor maçta alınan 3’er gollü galibiyet bunun ispatı… Futbolcuların birbirleri ile olan uyumları, arkadaşlıkları da 2000 ruhuna yaklaşıldığının, Galatasaray’ın yeni başarılara hazır olduğunun ispatı… Derbi maçı ve Trabzon maçı gösteriyor ki Galatasaray bu oyununa devam ettiği sürece bu sene şampiyonluğun favorisi…

11 Aralık 2011 Pazar

SONUÇ CLASSICO...



Tüm dünyanın heyecan ile beklediği dünyanın en büyük maçı El Classico için ekran başındaydı tüm futbolseverler… Bir tarafta Mourinho’nun Real Madrid’i diğer tarafta Guardiola’nın Katalan devi Barcelona’sı… Maç öncesinde konuşulan Real Madrid’in 3 puanlık avantajı ve kazanma hırsı ile Barcelona teknik direktörü Guardiola’nın kaybetsek de şampiyonluk yarışından kopmayız açıklamasıyla rakibi üzerinde kurduğu baskıydı. Maç öncesi istatistikler son yıllarda Barcelona’nın üstünlüğünü gösterse de sanki Real Madrid biraz daha favori gösteriliyordu.



Nitekim maç çok hızlı başladı, daha ilk dakika dolmadan 23’üncü saniyede Valdes’in hatasında Benzema El Classico tarihinin en erken golüne imza atıyor ve Real Madrid’i 1–0 öne geçiriyordu. Real Madrid baskılı, hızlı başladığı maçı hızlı götürüyor, ilk golde olduğu gibi geri paslarda Valdes’i zorluyor, net gol pozisyonları buluyordu. Bu dakikalarda Jose Mourinho tıpkı Sinpaş reklamında dediği gibi evindeki maçı yedek kulübesinden rahatça oturuyor, Pep Guardiola ise sürekli saha çizgisinde maçı takip ediyordu. Barcelona ilk 15 dakika fırtına gibi esen Real Madrid rüzgarını önce yavaşlatıyor, sonra durduruyor ve 29’uncu dakikada hiç kimsenin dünyalı olduğunu düşünmediği Messi’nin bireysel yeteneği ile hazırladığı pozisyonda Alexis ile golü bulup durumu 1–1’e getiriyordu. 




İlk yarı 1–1'lik skorla sona ererken birçok kişinin aklına Barcelona klasikleşen oyununu oynamaya başlıyor sorusu geliyordu. İkinci yarı daha dengeli bir oyunla başlıyordu. Real Madrid ikinci yarının başlarında ceza sahasının hemen dışından iki faul atışından çoğu kişinin eleştirdiği, gecenin kötü performansını sergileyen Ronaldo ile faydalanamıyor, bu dakikadan sonra da Barcelona orta sahaya ağırlığını iyice koyuyordu. Bunun sonucunda da 54’üncü dakikada Xavi’nin sert vuruşu Marcelo’ya çarpıp gol oluyor, Katalanlar 2–1 öne geçiyordu. Bu dakikalarda Jose Mourinho’da kulübesinden çıkmış, maçı tıpkı Guardiola gibi saha çizgisinden takip etmeye başlıyordu. Real Madrid arka arkaya Kaka’yı ve Khedira’yı oyuna dahil edip maçı çevirmeye çalışsa da başarı sağlayamıyordu. 66’ıncı dakikada sahneye yine Messi çıkıyor artık klasikleşen şekilde pozisyonu hazırlıyor, Alves’in ortasında Fabregas Barcelona’yı 3–1 öne geçiriyordu. Bu dakikadan sonra Barcelona kontrollü, ayağa pas yapan futboluna devam ederek 90 dakikayı tamamladı.




90 dakika sonunda dünyanın ilgiyle, heyecanla izlediği El Classico son yıllarda olduğu gibi sonuç Classico oluyor, Guardiola 12 maçta 8 galibiyetle üstünlüğüne devam ediyordu. Real Madrid Benzema ile El Classico tarihine en erken gol ile adını yazdırıyor ama 11 maçlık yenilmezlik serisini kaybediyordu… Barcelona ise Santiago Bernabeu’da yenilmezlik serisini 4 maça çıkarıyordu.

Yine yeniden aynı şey oluyor, ekranların başına bu sefer değişiklik olur mu umuduyla oturan futbolseverler adı gibi bir klasik izliyorlardı…



                                                      

9 Aralık 2011 Cuma

BASİT HATA VE TECRÜBE FARKI...



Basket yazmaya iyi mücadele edilen ama basit hatalarla kaybedilen bir maç ile başlamak kısmetmiş…

Galatasaray Euroleague D grubunda en farklı mağlubiyetini aldığı Montepaschi Siena’yı ağırladı Abdi İpekçi’de. Galatasaray bu maçı kazanırsa Euroleague’de top 16’ya kalmayı garantiliyordu. Rakip İtalya’nın en güçlü, ekip oyunuyla her sene Euroleague’de başarı elde eden Montepaschi Siena takımı en önemli üç oyuncusundan eksik mücadele etti bu maçta. Galatasaray’da Shipp ve NBA’e uğurlanan Zaza Pachulia dışında eksik yoktu.



Galatasaray’ın Oktay Mahmuti ile kısa sürede katettiği yol tüm basketbolseverler tarafından alkışlanan, yıllar sonra Galatasaraylı taraftarlara basket heyecanı yaşatan bir durum şüphesiz… Koç Oktay Mahmuti kısa zamanda başarılı takım savunması yapan, asla kendi oyun şeklinden taviz vermeyen, hırsı ile mücadeleyi son saniyelere kadar devam ettiren bir Galatasaray takımı yarattı. Bu takım üstüste maçları kazanarak Euroleague’de mücadele etmeye hak kazandı ve evinde Avrupa devi Barcelona’ya bile kafa tutan bir basketbol oynamaya başladı. 

Nitekim Montepaschi Siena maçına da iyi oyunla, mücadele ile başladı Galatasaray ancak ilk çeyrekte Rakocevic Gordon’a sorun yaratan oyunuyla takımına üstüste sayılar kazandırdı. Galatasaray adına bu dakikalarda kenardan büyük bir katkı geldi, bu katkının adı Andric – Tutku ikilisinin ikili oyunuydu. İlk çeyrek ve ikinci çeyrek başa baş skorlarla bitti. İlk yarı sona erdiğinde Galatasaray 33 – 32 öndeydi. Üçüncü çeyreğe hızlı başlayan taraf da Galatasaray oldu, bir ara Lakovic’in müthiş oyunu ve üçlüğü ile farkı 9 sayıya çıkardı… İşte bu noktada belki de hepimiz maçı alırız derken Siena takımının Euroleague tecrübesi ortaya çıktı ve Siena 9 sayılık farkı 10 – 0’lık bir seri yakalayarak eritti. Bu dakikalarda Galatasaray’ın en büyük sıkıntısı Shumpert ile Songaila’dan skora katkı gelmemesiydi.




Üçüncü çeyrek 43 – 50 Siena’nın üstünlüğü ile geçildi. Dördüncü çeyrek başladığında Galatasaray son saniyelere kadar mücadeleyi bırakmayan yapısı ve Haluk Yıldırım’ın müthiş pasları ile takımı toplamasıyla geri dönüp farkı kapadı, eşitliği sağladı hatta öne geçti. Ancak yapılan basit top kayıpları ve faul çizgisinden kaçan atışlar sonrası, Lakovic’in son üçlüğüde Galatasaray’a yetmeyince maçı kazanan taraf 63 – 67 skor ile Montepaschi Siena oldu.



Galatasaray hırsıyla, iyi mücadele ettiği fakat basit hatalar yaptığı maçtan yenik ayrıldı. Euroleague’de top 16’ya kalma şansını bir sonraki maç olan Olimpija maçına bıraktı. Akıllarda ise Koç Oktay Mahmuti’nin kısa zamanda yarattığı takımın oynadığı güzel basketbol kaldı. Dilerim Euroleague’de Galatasaray gidebildiği yere kadar gider de yıllardır iki takım ile adımızı duyurduğumuz Euroleague’de Türk takımları olarak adımızı daha çok duyururuz. Galatasaray Başkanı Sayın Ünal Aysal’ında dediği gibi “ İmanla bütün yollar açılır.” Bundan sonra Euroleague’deki tüm takımlarımızın yollarının daha da açık olmasını dilerim…J

8 Aralık 2011 Perşembe

TRİBÜNDE ŞOV, SAHADA MÜCADELE




Derbi derbi dedik işte derbi oynandı ve bitti, şimdi bizlere derbi hakkında yazmak, konuşmak kaldı.

Arena’da Galatasaray adına muhteşem bir atmosfer vardı, maç öncesi herkesin aklında derbinin hafta içi ve 19.30’da olması nedeniyle acaba stad dolar mı diye düşünce vardı gerçi biletler tükenmişti haberi çoktan gelmişti ama yine de düşünüldü… Tam tersine stad tamamen doluydu, harika bir şov maç öncesi taraftarlar tarafından sunuldu (kendi adıma televizyon karşısında bu şovu şaşkınlıkla ve beğeniyle izledim), futbolcular da daha ilk sahaya çıktıklarından itibaren tribünlere hayran kaldılar. Galatasaray taraftarı takımını derbide 90 dakika müthiş destekledi, Fatih Terim ve futbolcularda maç sonunda hareketleri ve konuşmalarında teşekkürleri ile bu güzel şova ve desteğe teşekkür ettiler.

Gelelim maça; Galatasaray sahaya çift forvetle ve Emre Çolak sürprizi ile çıktı ve ilk dakikadan itibaren istekli, hırslı bir mücadeleye başladı. Maçı daha çok isteyen taraftı ve ilk 20 dakikada net  5 gol pozisyona girdi, bu pozisyonlarda Fenerbahçe kalecisi Volkan adeta devleşti ve gole izin vermedi ta ki Eboue Volkan’ ı geçip golü bulana kadar … Galatasaray’ın ilk golü bulmasından sonra Fenerbahçe oyun disiplininden daha çok koptu sonrasında Galatasaray’ın ikinci golü geldi ve derbinin ilk yarısı Arena’da Galatasaray’ın 2-0’lık üstünlüğü ile sona erdi. İkinci yarıya Fenerbahçe iki değişiklikle başladı nitekim Semih’in ve Stoch’un oyuna girmesi biraz takımı hareketlendirir gibi oldu ama Galatasaray fizik gücünü mücadele gücünü 90 dakikaya eşit şekilde yayınca Fenerbahçe’nin hareketlenmesi sonuç vermedi . Gelen 3’üncü gol sonrası Galatasaray daha rahat ve kontrollü futbol oynadı. Fenerbahçe’nin maçtaki en net gol pozisyonu maç 2-0 devam ederken Stoch’un direkten dönen pozisyonuydu. Muslera bir derbi maçına göre oldukça rahat bir maç geçirdi, kalesinde gördüğü gol son dakikalarda yaşanan rahatlıktan ötürü yenen bir gol oldu bana göre…



Maçın geneline bakarsak Fenerbahçe’nin en önemli kozu olan Alex’in maç boyunca Galatasaray tarafından oynatılmaması, Galatasaray’ın baskılı, ayağa pas yaparak presle topu ayağında fazla tutan taraf olması maçı Galatasaray’a getiren etkenler oldu. Hakem Fırat Aydınus başarılı bir maç yönetti, Eboue’ye maçın başında Caner’e yaptığı harekette sarı kart gösteren Fırat Aydınus daha sonrasında Caner’in sertliklerine biraz fazla müsamaha gösterdi tabi bu nacizane benim fikrim. Maç genelinde Fırat Aydınus derbiyi sorunsuz yönetti, yükselebilecek muhtemel sinirleri de yaptığı ufak uyarılarla önledi.

Sonuçta tansiyonu yüksek olmayan, kavgasız gürültüsüz, Galatasaraylıların iyi mücadele ve 3 gol izlediği, müthiş bir tribün şov yapılan bir derbi izledik. Her maçta olduğu gibi bu maçta da sevinen ve üzülen bir taraf oldu, futbolun gerçeği bir kez daha ortaya çıktı iyi oynayan kazandı. Eklemek istediğim son nokta Fatih Terim’in genç Emre’yi oyundan almasını, maç sonunda alkışlatmak için çıkardım diyerek açıklaması çok hoş bir açıklamaydı. Fatih hoca gençlere olan güvenini ve desteğini bu hareketi ile tekrar hatırlatmış oldu futbolseverlere.


7 Aralık 2011 Çarşamba

BİZDEKİ DERBİ ORTAMI



Klasik bir derbi sonrası yazısından önce sizlerle bizim maçı nasıl bir ortamda izlediğimizden bahsetmek istiyorum. Maalesef bu maçı çok istememe rağmen stadda izleyemedim ancak abimlerin salonu da kale arkası tribününden farklı değildi…J Bilmiyorum herkes evinde bu kadar tribün etkisi ile mi maç seyrediyor, evde hepimiz formalarımız üstümüzde stadda yapılan tezahüratlara eşlik ederek maç seyretmeye başladık en ufağımızdan en büyüğümüze kadar durum aynıydı…J Goller oldukça havalara zıplanarak yaşanan sevinç yumağı durumları 3 golde de tekrarlandı, sanırım bu maçtan sonra yan ve üst komşular normal olmadığımıza kanaat getirmiş olabilir ama elden gelen bir şey değil bu, içimizdeki tutkunun dile, harekete dönüşüp dışa vurmuş hali…J Bir maçlık, bir gecelik rahatsızlığımızdan ötürü komşulardan özür dileriz sanırım affediliriz J

Bu yazımı çok uzatmanın manası yok sadece nasıl bir ortamda derbi izlediğimizi sizlerle paylaşmak istedim. Bloğumu takip eden diğer takım taraftarlarının hoşuna gitmeyen bir yazı olduğunu biliyorum ,bu seferlik böyle oldu derbi sonrası fanatiklik duygum biraz arttı …J Derbi ile ilgili yazımda kısa zamanda sizlerle olacak bu sefer objektif olarak J

YİNE BİR KLASİK ÖNCESİ...


Geldik yine yeniden bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisine… Her iki takımında, her iki taraftarında heyecanla beklediği büyük maça… Maç öncesi her iki takımda muhteşem performans sergilemiyor tabii derbi havası her zaman olduğu gibi bu maçta da farklı olacak, futbolcuların hırsı kazanma istekleri şüphesiz üst düzeyde olacak. Ama akıllarda stresi yüksek bir mücadele olur sorusu da yok değil, umarım stresi az, sorunsuz futbol adına güzel şeylerin yaşandığı bir maç olur…

Gelelim takımımın durumuna, Galatasaray için Ankara deplasmanı Fener maçı öncesi moral motivasyonu açısından önemli bir maçtı; gelgelelim Ankara’da Galatasaray oldukça eksik bir kadroyla mücadele etti tabii bu kötü oyunun, hücumda yaşanan sıkıntıların nedeni olamaz, olmamalı. Neticede sahaya 11 kişi çıkan bir Galatasaray için bunlar bahane değil, Galatasaray taraftarı Fatih Terim’e sonsuz bir güven beslemekte. Bu güven olduğu sürece de taraftar desteği takımın her zaman arkasında, ancak gözle görülür şekilde taraftarların arasında da sıkça dile getirildiği üzere Galatasaray’ın gerçek bir 10 numaraya ihtiyacı var. Benimde bir taraftar olarak dileğim transfer döneminde takımımın ihtiyacı olan 10 numaraya kavuşması, basında zikredilen isimlerden birinin takıma kazandırılması. 

Biz konumuza derbiye geri dönelim, Galatasaray derbiye moralli, rahat bir şekilde çıkacak, derbinin Arena’da oynanması demek 90 dakika gerçek bir itici güç olan taraftar desteğinin takımın arkasında olması demek. Takımda cezalı Engin ve sakatlığı devam eden Sabri yok, ben kendi adıma bu ikilinin takım için çok büyük eksiklik olduğunu düşünmüyorum, yerlerini doldurabilecek oyuncular takımda mevcut. Bu maçta her iki takımda kazanmak için oynayacağından kalecilere ve defansa daha fazla iş düşebilir. Neyse ki diğer yıllara oranla bu sene Galatasaray taraftarı kaleci yönünden şanslı, Muslera kalede her geçen gün daha fazla güven veriyor, kaleci güven verdikçe defansta daha rahat daha güvenli top oynuyor.

Lafı derbi öncesi uzatmaya gerek yok, her Galatasaraylı gibi bende derbi öncesi takımımın kazanmasını istiyorum. Galatasaray taktiğini sahaya iyi yansıtırsa, fizik gücünü 90 dakikaya eşit dağıtabilirse ve hücumda hareketli oyununu oynarsa bu maçtan 3 puan ile ayrılır, tabii bu bir derbi şansın da payı büyük umarım bu maçta şansta takımımızla olur. Tüm futbol severlere seyir zevki yüksek güzel bir derbi maçı izlemeyi diliyorum…J.  

SICAK BİR MERHABA :)



Sanırım birçoğumuz bu zamana kadar spor yazılarını, eleştirilerini erkeklerden duymaya alıştık, son zamanlarda kadın spor yazarları, kadın spor spikerleri ile bu durumu kırmaya başlasa da hala tribünün ve futbolun hakimi erkekler. Böyle olması da doğal sonuçta dünya gerçeği bu…

Benim futbol tutkuma gelirsek, ben doğduğum andan beri dünyaya futbol tutkusu ile bakan bir ailenin üyesiyim. Benim için futbol bir tutku, izlerken heyecanı, stresi, üzüntüyü, sevinci birarada yaşayabileceğiniz bir başka olay yok. İster tribünde ister evde televizyon başında aynı anda milyonlarca kişinin yaşadığı ortak duygular bunlar… Rengim sarı kırmızı, fanatik sayılabilecek bir Galatasaraylıyım ama her takımın maçını izlerim, haberlerini takip ederim. Yabancı takımların bile maçlarını soluksuz izlediğim zamanlar çoktur, El Classico benim için büyük tutkudur Barça formamla 90 dakikayı tamamlarım J. Aşağı yukarı her ülkenin liginde tuttuğum, sempati duyduğum takım vardır mesela teyzem yıllardır orada yaşadığından küçüklüğümden beri bana sempatik geldiği için Alman liginde Borussia Dortmund taraftarıyım…

Bu blog ile dünya futbolunun endüstrileştiği, ülkemizde şikeden dolayı bir süredir tadı kaçan futbolun tekrardan biz taraftarlara tatlı geleceğe günlere dönmeyi, sadece futbolu değil basketbolu, voleybolu, tenisi, Formula One’ı sizlerle paylaşmayı diliyorum. Umarım yazılarımı zevkle okur, sıkıntılı zamanlarda spor yorumları ile biraz olsun hayata gülümsersiniz.

Yazılarımla görüşmek, yorumlarınızla daha da gelişmek ümidiyle… Hayatta hep sporla kalın…J